Zamanı geldi

 


Zaman kimine acı verirken, kimine huzur, kimine mutluluk verir. Eskiden #zalimsinzaman etiketini çok kullanırdım. Hızla büyüyen küçücük minicik bebeğim büyüdükçe zamanın ne kadar hızlı geçtiğini görür, “bir şeyleri kaçırıyorum, zaman çok hızlı geçiyor, yetişemiyorum” hissinden kurtulamazdım. Tabii sonra işler değişti. Zamanın zalim olmadığı, aslında hızlı da geçse, insana kattıklarının değerli ve eşsiz olduğu “aydınlığına” vardım. Zamanın hızlı geçmesi değil de “nasıl” geçtiğine odaklansak aslında yaşamın da ne kadar kıymetli olduğunu fark edebiliriz. Zalim dediğimiz zaman aslında yaşamımızdan ibaret. O’nu zalim diye etiketlemek, yaşama yapıştırdığımız bir etiket. Artık yaşama “zalim” demeyi bıraktım. Artık zaman ne kadar hızlı geçerse geçsin durup, anın kıymetini bilmeyi öğrendim. Zam’an dediğimiz şey o kıymetli “an”lardan oluşmuyor mu zaten?

Bunu gerçekleştirmek keşke parmak şıklatınca hemen mümkün olsa. Hala “yetişemiyorum” hissi, o içinde olduğum muhteşem yaşam denizinde paçalarımdan tutmuş beni dibe doğru çekiştirip duruyor. Kafamı toplayıp, farkına varmam için çabalamam gerekiyor. Boş verdiğim zamanlarda o his beni ayaklarımdan aşağıya çekiyor tabi ki. O çekiştirmenin farkına vardığım anda yukarı doğru yüzmeye başlıyorum. Demem o ki, çabalamak gerek, farkına vardığımız an’lar ne kadar küçük de olsa yaşamımızın kaynağı olan zamanı o “an”lar oluşturuyor. Küçük an’lar zamanın zalimliğini alıp götürüyor. Aydınlanmaların olduğu güzel bir gün olsun bugün.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yufkadan Pırasalı Börek

Tatil maceramız - 1 - Kamping

Bezelyeli Bulgur Pilavı